Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kararları değil de hakimlerin şahıslarını hedef alarak, hatta onları çete yaftası vurup hedef göstererek, hele hele hakaret ederek yapılan eleştirinin adı densizliktir, had bilmezliktir, hatta ahlaksızlıktır. 40 yıldır siyasetin içinde birisi olarak bu tür kişileri politikanın yüz karaları olarak değerlendiriyorum. Yargı mensuplarımıza bu tür densizliklere gözlerini, kulaklarını ve kalplerini kapalı tutmalarını rica ediyorum. Yargı içinde haklarını aramanın gereğini de hatırlatmak istiyorum” dedi.
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlen Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcısı Kura Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, görev yerleri belirlenecek bin 446 hami ve savcılara seslenerek, “Hiçbir yargı kurumu ve mensubu herhangi bir partinin, siyasetçinin, şahsın çıkarına göre karar vermekle mükellef değildir. Buna şahsım da dahildir” ifadelerini kullandı.
Görev yerleri için kuraları çekilen bin 446 adli yargı hakimi ve cumhuriyet savcısını tebrik eden ve Türkiye’de 19 bin 349 hakim ve savcının görev yaptığını, bin 446 hakim ve savcı ile bu rakamın 20 bin 795’e çıktığını söyleyen Erdoğan, “Adliye binalarımızın dışında ve mahkeme salonlarımızdaki kürsünün arkasında ‘Adalet mülkün temelidir’ sözünün tüm hayatınız boyunca rehberiniz olmasını temenni ediyorum” diye konuştu.
Devletin adalet üzerinde yükseldiğini, geliştiğini ve büyüdüğünü belirten Erdoğan, adaletin olmadığı bir devletin temelsiz bir bina gibi eninde sonunda yıkılacağını söyledi. Erdoğan,”İlk insandan beri devam eden adalet arayışı kıyamete kadar da sürecektir. İnsanlık tarihinin tüm önemli dönüm noktalarının geresinde öyle veya böyle adalet arayışından kaynaklanan kıyamlar, mücadeleler, başkaldırılar vardır. Bugün de dünyada en çok ihtiyaç duyulan, en çok beklenen adalettir. Adaleti tesis için ihtiyaç duyulan siyasi, ekonomik, sosyal taleplerdir. Bizim uluslararası tüm platformlarda dile getirdiğimiz ‘dünya 5’ten büyüktür’ çağrımız var. Aslında bu bir adalet arayışının gereğidir. Şuanda dünya 5’ten büyük olmadığını iddia eden ve dünyayı bir ülkenin iki dudağı arasına mahkum eden bir anlayış, bir yapı adil bir yapı olamaz. BM’de 196 ülkenin, içinde BM Güvenlik Konseyi, 5 daimi, 15 geçici üye ile adeta dünyaya güya adalet dağıtıyorlar, yok böyle bir şey. Orada adalet de zaten yok. Şuanda Arakan’da, Libya’da, Filistin’de, Kudüs’te adalet mi var. Adalet dağıttığını söyleyenler sadece insanlığa nasihat çekiyorlar ve insanlığı aldatıyorlar. Bu çağrıyı yaşanan nice zulümlerin sebebi olan uluslararası sistemdeki adaletsizliğe karşı dünyadaki tüm mazlumların sesi olarak dile getiriyoruz. Bölgemizdeki katliamlardan, çatışmalardan, saldırılardan kaçan milyonlarca insana kucak açmamızın gerisinde de adalete, merhamete, bizi insan yapan tüm değerlere olan saygımız, bağlılığımız vardır. Devlet ve millet tarihimiz baştan sona kadar bu asil duruşun tezahürleri ile örülmüştür. Bize her vesile ile adaleti, adaletli olmayı, adaletle davranmayı emreden Allah’ın ipine sıkı sıkıya sarıldığımız dönemler hep altın çağlarımız olmuştur. Buna karşılık adalet konusundaki hassasiyetimizi kaybettiğimiz dönemlerde felaketler ardı ardına kapımıza dayanmıştır” şeklinde konuştu.
Son 17 yıldır fiziki imkanlarından insan kaynağına, mevzuatından infazına kadar her alanda adalet teşkilatını geliştirmeye ve güçlendirmeye çalıştıklarını belirten Erdoğan, “Onun için adalet saraylarını kurduk. Bundan önce merdiven altı adalet dağıtılıyordu. Bunların hepsini kaldırdık, adalet sarayı ile oraya adalet aramaya gelenler huzur bulsun. Acık konuşmak gerekirse bazen bu konuda çok ciddi zorluklar yaşadığımız da oldu. Adalet teşkilatımız bir dönem vesayet güçlerinin, bir dönem FETÖ ihanet çetesinin, hatta avukatlar boyutunda baktığımızda diğer bazı terör örgütlerinin ağır saldırılarına maruz kaldı. Yargı kurumlarımızı hakiki manada millet adına karar veren ve devleti için çalışan bir yapı haline getirmek için gerçekten büyük mücadeleler verdik. Zihinlerini ve kalplerini sapkın inançlara, ideolojilere, çıkarlara kiralamış olanların adalet dağıtması mümkün değildir. Bu meslek sadece Hakka, hakkaniyete, hukuka adanmışlığa izin verir. Adalet yolundan sapanların akıbeti hukuk içinde hesap vermektir. ‘Biz olmazsak bu sistem çöker’ edasıyla milletimizin ve devletimizin başına musallat olanlar, karşılarında her biri birer adalet savaşçısı olan hakim ve savcılarımızı bulmuşlardır. Nitekim kendilerine, demokrasimize ve milli iradeye yönelik saldırıları meşrulaştırma, hatta bizzat yönlendirip yönetme misyonu biçenler bu kutlu çatı altından birer birer temizlendi. Bu işi yapan da yine yargı kurumlarımızdır, temizleyenler de yine yargı kurumlarımızdır. Türkiye’nin hukuk devleti niteliği başka bir yola ve yönteme izin vermez. Bugün göreve başlayan siz kıymetli hakim ve savcı kardeşlerimin hukuktan, hakkaniyetten, adaletten taviz vermeden çalışacaklarına inanıyorum” ifadelerini kullandı.
“ÖNCELİKLİ OLAN KANUN DEĞİL, ÖNCELİKLİ OLAN HUKUKTUR”
Hakimin ve savcının en büyük murakıbının kendi vicdanı olduğunun altını çizen Erdoğan, ”Kanunlar ne kadar dikkatli ve ayrıntılı yazılırsa yazılsın, bunun uygulamadaki karşılığını ortaya koyacak olan sizlersiniz. Bana göre öncelikli olan kanun değil, öncelikli olan hukuktur. Kanun yazılır geçer kağıt üzerinde kalır, ama hukuk hak ve halk arasındaki o bütünlüğün ta kendisidir. Milletine karşı sorumluluğunu ve vicdanını önde tutan bir hakim ve savcı vasat bir kanunu en ideal şekilde uygulayabilir. Buna karşı kendine başka ölçüler edinen bir hakim ve savcı en detaylı kanunu bile vicdanları karartacak kararların aracı haline getirebilir. Bir doktor işini kötü yaptığında sadece kendi hastaları bundan olumsuz etkilenir, bir mühendis işini kötü yaptığında sadece yürüttüğü projede sorun çıkar, bir işletmeci işini kötü yaptığında sadece kendi iyini batırır, ama bir hakim ve savcı işini kötü yaptığında toplum, özellikle toplumun genel vicdanında öyle bir yara açılır ki, bunun telafisi hem çok zordur hem çok uzun zaman alır. Adalet öyle bir kavram ki, kimi durumda zulümle arasındaki fark bir soğan kabuğu kadar ince hale gelir” ifadelerini kullandı.
Hakim ve savcılara görevlerinin önemini hatırlatan Erdoğan, “Bu öyle bir vazife ki, en küçük bir ihmali, boş vermişliği, rehaveti kaldırmaz. Önünüze gelen dosyalarda bilgilerden birini bile gözden kaçırmanız, dikkatli incelemeyip yanlış değerlendirmeniz vahim sonuçlara yol açabilir” açıklamasında bulundu.
“BU TÜR KİŞİLERİ POLİTİKANIN YÜZ KARALARI OLARAK DEĞERLENDİRİYORUM”
Türkiye’nin siyaset pratiğinin zaman zaman en basit nezaket sınırlarını dahi zorlayan hal alabildiğini söyleyen Erdoğan, YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararının ardından bazı siyasetçilerin sınırları zorladığını kaydetti. İzim vermeden eleştiride bulunan Erdoğan, “Dün yine bir siyasi partimizin genel başkanı Meclis’teki grup toplantısında yargı mensuplarımızla ilgili ahlak, edep, insaf, hepsinden önemlisi insanlık dışı sözler sarf etti. Bu kişiler hiç anayasayı da gözden geçirmezler mi? Anayasanın 138. maddesi çok açık ve net. Bırakın bazı ilişkiler kurmayı, ‘ima dahi edemezsiniz’ diyor yargı mensuplarını. Bunlar öyle ileri gittiler ki, affınıza sığınıyorum, küfretmedikleri kaldı. Her türlü hakareti yaptılar. Eleştirin yapabilirsin, ayrı bir konu, zaman zaman ben de eleştiri yapıyorum ama hakaret edemezsin, küfredemezsin, buna hakkın ve yetkin yok. Hukuk ve hukukçuları sadece kendi işlerine gelen kararlar verildiğinde yücelten, aksi durumda ise yerden yere vuran bu zihniyeti ben şiddetle kınıyorum. Hukukun verdiği kararlar elbette eleştirilir, bu eleştiri içerik eleştirisi olur. Biz de geçmişte pek çok mahkeme kararını eleştirdik. Benim partim anayasa değiştirebilecek neredeyse güce sahip olduğu dönemde bile kapatılmakla karşı karşıya kaldı. Böyle bir dönemde partimin kapatılmasını savunanlar yine siyasetçiler, ‘Ankara’da yargıçlar var’ diye meydanlara dökülüyordu. Neticede partimiz kapatılmadı ve bugünlere geldi. Ama hiçbir zaman bu hakaretleri yapmadık. Kararları değil de hakimlerin şahıslarını hedef alarak, hatta onları çete yaftası vurup hedef göstererek, hele hele hakaret ederek yapılan eleştirinin adı densizliktir, had bilmezliktir, hatta ahlaksızlıktır. 40 yıldır siyasetin içinde birisi olarak bu tür kişileri politikanın yüz karaları olarak değerlendiriyorum. Siyaseti ülkeye ve millete hizmet aracı değil de marjinal çevrelere yaranma, ideolojik saplantılarını hayata geçirme, kuru gürültü ile üste çıkma vasıtası olarak görenlere en güzel dersi yine yargımızın vereceğine inanıyorum. Yargı mensuplarımıza bu tür densizliklere gözlerini, kulaklarını ve kalplerini kapalı tutmalarını rica ediyorum. Yargı içinde haklarını aramanın gereğini de hatırlatmak istiyorum. Bu ülke yol geçen hanı değil. Sizlere bu hakaretlere yapanların da bir gün adalete ihtiyacı olacaktır, önlerine bu gelecektir. İşte o zaman yapılan densizlikler, sizin adaletle hükmetmenize engel olmasın. Korkutma gayretleri sizi asla korkutmasın. Bir Selim kardeşimiz şehit olur ama arkasından da binlerce Selim Kiraz kardeşimiz gelir. Allah rahmet etsin. O kararlarını adil verdiği için şehit oldu. Yoksa onlara yaranma gayreti içinde olan bir yargıç olsaydı herhalde başına bunlar gelmezdi. Bunlar bizi yolumuzdan hiçbir zaman yıldırmayacak. Türkiye geçmişte adamına göre, meşrebine göre adalet uygulayan çetelerden çok çekti. Ülkemizin bir daha o kötü günlere dönmesine izin vermeyeceğiz. Ama şunu da bileceğiz ki, ‘şeriatın kestiği parmak acımaz’ sözündeki adalete mutlak teslimiyeti muhafaza etmenin yolu işimizi hakkı ile yapmaktan geçiyor. Şeriata, yani hukuka olan bağlılığı ne derece güçlü tutarsak geleceğimize o derece güvenle bakabiliriz. Hiçbir yargı kurumu ve mensubu herhangi bir partinin, siyasetçinin, şahsın çıkarına göre karar vermekle mükellef değildir. Buna şahsım da dahildir. Sizlerin tek görevi demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye’de adaletin işlemesini temin etmektir. Bu doğrultuda yürüteceğiniz mücadelede Türkiye cumhurbaşkanı olarak daima yanınızda olacağımı bilmenizi istiyorum” dedi.
(Derya Yetim/İHA)
Kaynak: İHA