Sosyolog, yazar, program yapımcısı, şair ve çevirmen Ali Bektaş, “Hz. Mevlana bugün Anadolu’da yaşanan Müslümanlığın temel kurucularından biri olarak temayüz etmiş büyük bir alimdir. O ne musikiden, Sema’dan, Mesnevi’den, Medreseden, ilimden ve ne de fıkıhtan ibarettir. Hz. Mevlana bütün bunların üstünde tarif edilemez, dile gelmez, söze sığmaz büyük bir manevi şahsiyettir” diye konuştu.
Hz. Mevlana’nın 745. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Türbeönü Buluşmaları” çadır sohbetlerine dünyanın dört bir yanından Konya’ya gelen vatandaşlar ilgi gösteriyor.
Sohbet çadırına konuk olan sosyolog, yazar, program yapımcısı, şair ve çevirmen Ali Bektaş, Hz. Mevlana’nın, Dünyaya ve Anadolu’ya tasavvufi ve dini katkılarını anlattı.
Hz. Mevlana’nın, tasavvufi çevreden almış olduğu Matüridi inanç sistemini Anadolu’ya taşıması ve Türklerin temel inançlarının Hz. Mevlana kaynaklığı olduğuna değinen Bektaş, “Bu vatanın kurulmasında asker, siyasetçi ve komutan atalarımız olduğu kadar, alim ve arif, insanı yetiştirmeyi bilen atalarımızın da etkisi olduğu unutulmamalı, Hz Mevlana’da onlardan birisidir” dedi.
Hz. Mevlana’nın Celaleddin-i Rumi ismine atıfta bulunan Bektaş, Farsça’da ‘Rume’ kelimesinin aynı zamanda ay yüzlü, temiz yüzlü anlamına geldiğini, bir insanın bu şekilde anılmasının, onun davranış ve tutumlarında temizlik ve güzelliğin sembolü olduğunu anımsattı.
“MEVLANA BİZE İTİKAT ANLAYIŞI GETİRDİ”
Bektaş, Hz Mevlana’nın, ilk din eğitimini, insan görüşünü, toplum, devlet, siyaset ve ibadet anlayışını bugünkü; Afganistan, İran, Diyarbakır, Hakkari, Erzurum, Horasan, Hindistan ve Pakistan’ı içine alan ve 350 yıl hüküm sürmüş büyük Türk İslam Devleti Harzemşahlar devletinde aldığını vurguladı.
“Hz Mevlana’nın doğduğu bu topraklar, alimler, arifler ve siyasi iradenin birlikte bulundu bir devlet sistemini ifade ediyor” diyen Bektaş, Türk hakanlarının bir meseleye tek başlarına karar vermediklerini, yanlarında mutlaka medrese ehlinden alimler ve maneviyatla uğraşan tekke ehlinden ariflerinde bulunduğuna dikkati çekti.
Hz. Mevlana’nın doğduğu topraklar olan Belh’den Anadolu’ya göç ederken itikat anlayışı getirdiğinin altını çizen Bektaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mevlana’yı anma törenlerinde; başı açık, kapalı, yerli ve yabancı, kadın ve erkek, herkes kendi insani, ilmi, irfan-i, edebi ve ahlaki ölçüde bir arada bulunabiliyor. Buna mani olan bir şey var mı? İşte bizim dünyamızda bu, bu da Hz. Mevlana gibi ariflerle mümkün olabiliyor.”
“İSLAMDA MUSİKİ YASAK DEĞİL”
Tasavvuf musikisi ve icra edilen Sema’ya bazı çevrelerden gelen tepkileri yersiz bulan Bektaş, şöyle devam etti:
“Bunca ilim, medrese, musiki ile sema nasıl bir araya geliyor. Musiki bahsi aslında İslam’da yasak değildir. İslam’ın orijinal kaynaklarında müzikle ilgili bir yasak yoktur. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri diyor ki; ‘Eşyadan çıkan sesler masumdur.’ Günahkar ve suçlu olabilen ancak insandır. Onu çalanın niyeti, dinleyenin niyeti günaha yol açar. Zaman zaman ilahiler okuyoruz, türküler dinliyoruz, şarkılar dinliyoruz. Bunların hiçbirinden rahatsız olmuyoruz. Bilakis bunları dinlerken bazen kalbimiz huşa geliyor, imanımız artıyor, hallerimiz güzelleşiyor. Gözlerimiz yaşarıyor.
İşte bu anlayış, bu topraklara Hz. Mevlana’nın armağanıdır. Hz. Mevlana bugün Anadolu’da yaşanan Müslümanlığın temel kurucularından biri olarak temayüz etmiş büyük bir alimdir. O ne musikiden, Sema’dan, Mesnevi’den, Medreseden, ilimden ve ne de fıkıhtan ibarettir. Hz. Mevlana bütün bunların üstünde tarif edilemez, dile gelmez, söze sığmaz büyük bir manevi şahsiyettir.”
(Haber Kent)