“Türkiye ve KKTC’nin yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmaz”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginliğe ilişkin olarak, “Türkiye’nin ve KKTC’nin içinde adil şekilde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmaz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Uluslararası Deniz Hukuku ve Doğu Akdeniz Sempozyumu’na katıldı.
Sempozyumda konuşan Erdoğan Akdeniz’e dair konuların dünyadaki birçok devletin ana gündem maddesini oluşturduğuna dikkat çekerek, “Kıyısı olsun olmasın pek çok ülke burada yaşanan hadiseleri yakından takip ediyor. Küresel siyasetin son birkaç aydır Akdeniz eksenli gelişmelerle şekillendiğini söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır. Elbette bizim de gündemimizde bu bölgedeki gelişmeler önemli yer tutuyor. Yapılan her hamlenin, atılan her adımın ülkemizin güvenliğine, hak ve menfaatlerine doğrudan etkisi bulunuyor. Şüphesiz bunların başında Doğu Akdeniz’de var olduğu düşünülen zengin hidrokarbon kaynakları geliyor Yapılan araştırmalar bölgede çıkarılabilir doğalgaz miktarının 3.5 trilyon metreküpün üzerinde olduğuna işaret ediyor. Tüm Avrupa’nın yıllarca doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek bu rakam hiçbir ülkenin göz ardı edemeyeceği büyüklükte bir ekonomik güçtür. Son günlere bazı ülkelerin provokasyonlarının arka planında işte bu ekonomik potansiyel vardır. Uluslararası enerji şirketlerinin de devreye girmesiyle Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz jeopolitiğinin merkezine oturmuştur” ifadelerini kullandı.
“AKDENİZ’DE MİSAFİR DEĞİL EV SAHİBİYİZ”
Türkiye’nin bir Akdeniz ülkesi olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Biz burada tarih boyunca olduğu gibi bugün de misafir değil ev sahibiyiz. Dün 482’inci yıl dönümünü kutladığı Preveze deniz zaferi Akdeniz’deki köklü varlığımızın en görkemli sembollerindendir. Barbaros Hayrettin Paşa komutasında kazanılan bu şanlı zaferle Akdeniz’deki Türk hakimiyeti tesis edilmiştir. İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyete beşiklik etmiş bu coğrafya asırlarca sürecek barış huzur ve istikrar iklimine kavuşmuştur. Literatüre ‘Osmanlı Barışı’ olarak geçen bu dönem aynı zamanda Akdeniz’in ticari ve siyasi bakımda altın çağıdır. Bu vesile ile vefatının 500’üncü yıl dönümüne ulaştığımız Osmanlının denizlerdeki hakimiyetinin öncüsü Yavuz Sultan Selim Han’ı da rahmetle yad ediyorum. Kısa sayılabilecek padişahlığı döneminde ülkesinin doğu sınırlarını güvenlik altına alan, Mısır’ı fethederek hilafeti Osmanlı’ya taşıyan Yavuz’u içi boş hamasetle değil mirasına sahip çıkarak anıyoruz. İstanbul boğazına yaptığımız üçüncü köprüye bu şanlı padişahın adını vermiş olmamız, ona olan hürmetimizin en son örneğidir. Daha sonraki asırlarda Osmanı Devleti’nin zayıflamasıyla Akdeniz’de tesis edilen Osmanlı Barış’ı büyük yara aldı ve sömürgecilik hız kazandı. Osmanlını koruyucu gölgesi ortadan kalktıkça emperyalistler planlarını hayata geçirme fırsatı buldu. Böylece kuzey Afrika ve sahra Afrikası başta olmak üzere bu coğrafyanın önemli bir bölümü devrin sömürücü güçlerinin esareti altına girdi. Bir damla petrolü, bir gram altını oluk oluk akan insan kanından daha değerli gören zihniyet, Akdeniz’i bir kan ve gözyaşı deryasına dönüştürdü. Emperyalistlerin hükümranlığı altında Akdeniz istikrasızlıklara çatışmalarla, son yıllarda sahile vuran mülteci cesetleri ile anılmaya başladı. Osmanlı Barışı’nın yerini petrol doğalgaz için insanlığı rafa kalktığı vahşi bir düzen aldı. Medeniyetler beşiği Akdeniz’i devasa bir mülteci kabristanına dönüştüren bu çarpık anlayıştır. Bunların nazarında insanın değeri yoktur. Batılı insanı yücelten diğer tüm toplumları değersizleştiren bu zihniyet, medeniyetimizin en büyük düşmanıdır. Son günlerde Akdeniz’de gerilimi tırmandıranlar da aynı zihniyetin temsilcileridir” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’NİN VE KKTC’NİN İÇİNDE ADİL ŞEKİLDE YER ALMADIĞI HİÇBİR DENKLEMDEN AKDENİZ BARIŞI ÇIKMAZ”
Türkiye’nin Akdeniz’de huzur ikliminin yeniden tesisini istediğini söyleyen Erdoğan, “Doğu Akdeniz’de emperyalist yayılmacılığa nasıl karşıysak tek taraflı emri vakilere de aynı şekilde karşıyız. Akdeniz bizi ayıran değil bizi birbirimize yakınlaştıran, iş birliğimiz güçlendiren bir denizdir. Öyle olmalı ve öyle kalmadır. Cezayir’den Mısıra, Türkiye’nen Yunanistan’a, Filistin’den İsrail’e, İtalya’dan İspanya’ya kadar tüm ülkeler ve halkları ile Akdeniz bütün ailemizin çatısıdır, yuvasıdır. Akdeniz’deki sorunları birbirimizi dışlayarak değil bölgedeki tüm aktörleri aynı masada buluşturarak çözebiliriz. Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin içinde adil şekilde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmaz. 19’uncu yüzyılın sömürge paylaşım masalarını andıran suni projelerle, saçma haritalarla Akdeniz’e barış ve istikrar gelmeyeceğini artık herkes kabul etmelidir.
Neymiş Sevilla haritası. Kim nerede bu haritanın çizgilerini çekti. Hemen biz de şimdi İstanbul Üniversitesi ile Marmara Üniversitesi’ne siz de söyle bir harita çalışma yapın diye bir ricada bulunsak herhalde süratle bunu hazırlar ve dünyaya sunarız. Bunların yaptığı da bu. Tüm mesele bunlar için öncelikle bakış açısının değişmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz meselesi çok boyutlu geniş bir perspektif ile ele alınmalı. Bu meselenin son 20 yılda nasıl çıkmaza sürüklendiğine bakmadan doğru bir çözüm ulaşılamaz” dedi.
Kıbrıs görüşmeleri sırasında yaşananları hatırlatan Erdoğan “İsviçre’de bir araya geldik. O zamanlar Kofi Annan sağ idi. Çalışmalarımızı orada yaptık. Bu çalışmalardan sonra masaya oturuyoruz ve Güney Kıbrıs tarafı biz çekiliyoruz dediler. Kofi Annan dedi ki ‘benim sözüm var. Erdoğan’a ben birkaç kez bu işi yapmak için gayret ettim başaramadım. Tekrar bu işe girmek istemiyorum dedim. Erdoğan da masadan kalkan Türkler olmayacak dedi. Ben de kendilerine söz verdim. Tekrar bu sözden dönemem. Bu iş burada bu akşam bitecek’ dedi. Bu kadar ısrarlı olunca bu defa onlar da geri adım atamadılar. Ama ne oldu. Tabii referandum var haftasında referanduma gidildiğinde bu defa Türkiye tarafı bu işe yüzde 65 ‘evet’ derken güney Kıbrıs yüzde 75 ‘hayır’ dedi. Buna rağmen Güney Kıbrıs Avrupa Birliği’ne kabul edildi. Burada da bir söz vardı. O da idari ve mali bütün sorumluluklar AB tarafından yerine getirilecektir dendi. Kuzey Kıbrıs’a karşı bunlar da yerine getirilmedi. O zamanlar komisyon içinde olan Alman Verhaugen. O birçok kez konferaslarında bunu hep anlatmıştır. Türkiye’nin haklılığını anlatmıştır. Bunlar her zaman yalandan yana olmuşlardır. Bu bir karakter meselesi. Bu konu her ne kadar Türkiye ile Yunanistan bağlamında tartışılsa da açık ve net meselenin temelinde Yunanistan ve Rum yönetiminin 2003’den yana devam eden haksız deniz sınırı iddiaları vardır. Kıbrıs sorunu çözülmeden AB’ye üye yapılana Rum kesimi Kıbrıs Türklerini yok sayarak 2003’de Mısırla, 2007’de Lübnan’la 2010’da İsrail ile anlaşmalar imzalamıştır. 2007 yılında ruhsat sahaları belirlemiş, uluslararası ihaleler açmış, 2011 yılında ilk sondajı gerçekleştirmiştir. Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin iyi niyetli çabalara gereken önem verilmedi. Özellikle AB diplomasi fırsatlarını değerlendirilmediği gibi Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi şımarıklıklarına boyun eğdi. Biz de 2018 yılından itibaren kendi yolumuzda ilerlemeye başladık. Libya ile imzaladığımız anlaşma ile ülkemizin ve Libya’nın doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini koruduk. Uluslararası deniz hukuku açısından ülkemizin elin güçlendirdik” diye konuştu.
“ÜLKEMİZİ DENİZDEN KUŞATMAYA DÖNÜK HAMLELERİN HEPSİ BOŞA ÇIKMIŞTIR”
Türkiye’nin kimsenin hakkında gözü olmadığını söyleyen Erdoğan, “Anlaşmazlıkların diyalogla çözümü öncelikli tercihimizdir. Bu amaçla Yunanistan’la ön şartsız olarak diyaloğa hazır olduğumuzu vurguladık. Tüm bölge ülkelerinin haklarının göz önünde bulundurulduğu içinde KKTC’nin de yer aldığı bir konferans düzenlenmesini teklif ettik. Doğu Akdeniz’de tüm tarafları bir araya getirecek bir enerji işbirliği formunun yararlı olacağına inanıyoruz. Biz bu meselede hem uluslararası hukuk hem deniz hukuku açısından haklı olmanın getirdiği öz güven ile hareket ediyoruz. Yunanistan ve Rum kesiminin kışkırtması karşısında itidalli tavrımızdan taviz vermedik. Doğu Akdeniz’de tehdit, baskı ve şantaj diline boyun eğmeyeceğimizi dünyaya ilan ettik. Ülkemizi denizden kuşatmaya dönük hamlelerin hepsi boşa çıkmıştır. Türkiye kendi hakları ile beraber Kıbrıs Türklerinin hakkını sonuna kadar savunacağını ortay koymuştur”
“SAĞDUYU, SAMİMİYET, AKLI SELİM İLE HERKESİN HAKKINI KORUYAN BİR FORMÜL BULACAĞIMIZA İNANIYORUM”
Türkiye’nin kararlı duruşu ile diplomatik çabaların ivme kazandığına dikkat çeken Erdoğan, “Diplomasi ve müzakere asla bir zayıflık imaresi değildir. Diplomasi ortak faydaya ulaşabileceğimiz en kestirme yoldur. Başta Yunanistan olmak üzere Akdeniz’den komşumuz olan tüm ülkeler Doğu Akdeniz meselesini sıfır toplamlı bir oyun olarak görmekten vazgeçmeye davet ediyorum. Gelin hep birlikte Akdenizi tekrar bir barış havzasına çevirelim. Gelin yeni husumetlerle Akdeniz’in ak sularını kirletmeyelim. Gelin Akdeniz’i işbirliğinin vesilesi kılalım. Türkiye olarak bize uzatılan barış elini asla havada bırakmadık. Bize bir adım atana hep koşarak gittik. Bugün Sayın Merkel’ni yürüttüğü diplomatik çabalara her türlü desteği verdik veriyoruz. Sağduyu, samimiyet, aklı selim ile hareket edildiğinde herkesin hakkını koruyan bir formül bulacağımıza özellikle inanıyorum” dedi.
Kaynak: İHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.