“Nobel kendini tüketmiş, bitirmiştir”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Nobel kendini tüketmiş, bitirmiştir. Nobel tamamıyla siyasi, ideolojik davranan bir kuruluş konumundadır. Benim için Nobel’in hiçbir kıymeti yoktur. Nobel şu anda zulme rıza zulümdür ilkesinden hareketle bir defa böyle bir zalime ödül vermekle ona ortak olmuştur. Biz bu tür bir şeyi kabul edemeyiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her İnsan Bir Dünya” temalı İnsan Hakları Günü programında konuştu. Öğrencilerin sorularını da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, olan bir şeyi anlatmamanın ve gizli tutmanın dürüşt bir siyasetçiye yakışmayacağını belirterek, “Son dönemde bir NATO Zirvesi yaşadık ve bu zirvede ikili görüşmelerimde, genel kurulda olsun bütün düşüncelerimizi A’dan Z’ye terörle ilgili, ülkemize yönelik olsun hepsini anlattık. Dörtlü Zirve’de de İngiltere, Almanya, Fransa bu zirvede çok açık ne söylediysem, bunu orada da gündeme getirdim. Zaten İngiltere Başbakanı bu noktalarda çok açık, samimi bir insan. E biraz Türklük var ya, Çankırı’dan gidiş var. Çok açık oynuyor ve oradaki görüşmemizde de bunu açıkça o da ortaya koydu. Ertesi günde zirvede Genel Kurulda görüşlerimizi açıkça paylaştık. BM Genel Kurulunda 20’ye yakın dünya lideriyle bir araya geldik, ikili görüşmelerimiz oldu. Burada da her şeyi açık ve net paylaştık. Çok açık son dönemlerde Akdeniz’de bir sıkıntı yaşıyoruz. Yunanistan Başbakanı ile bir araya geldik. Bu görüşmede son gelişmeleri hiç gizli değil, açık ve net ne söylemem gerekiyorsa kendilerine söyledim. Gizli kalırsa onunla biz sadece sancı çekeriz. Ama açık ve net ortaya koyarsanız sancıyı o çeker. Libya’da attığımız bu adımda karşımızda birileri bütünleşmiş; Yunanistan, İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs. Sarrac ile masaya oturduk, konuştuk ve neticede imzalar atıldı, TBMM’den geçti. Şimdi de BM’ye gönderdik ve bundan sonra yolumuzu almaya devam edeceğiz. Bizim 2 tane sondaj, 2 tane sismik arama gemimiz var. Bunları boşuna almadık. Şu anda Doğu Akdeniz’de bütün araştırmalarımızı yapacağız ve yeni çekilen bantla da bu bant üzerinde Libya’nın menfaatlerini, Türkiye’nin ve KKTC’nin menfaatlerini korumanın adımlarını atacağız. Bunlar uluslararası hukuka uygundur ve yaptığımız her şeyi hukuk çerçevesinde yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, “Doğu Akdeniz’de Libya ile yapılan anlaşma gibi başka ülkelerle de anlaşma yapılması mümkün mü?” sorusuna, “Kazan kazan esasına dayalı biz Akdeniz’deki bütün kıyıdaş ülkelerle her türlü adımı beraber atabiliriz. Yoksa hepsi benim olsun, hayır bu mantıklı olmaz. Adil bir şekilde burada birlikte kazanma noktasında bizim en ufak bir tereddüdümüz yoktur. Kıyıdaş ülkelere bunların bilgilerini sürekli veriyoruz” yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Libya’ya asker göndermeniz mümkün mü?” sorusuna ise şu cevabı verdi:
“Asker gönderme konusunda şu anda Rusya’dan Wagner denilen bir güvenlik şirketi söz konusu. Bu şirket oraya güvenlikçilerini gönderdi. Eğer Libya bizden böyle bir talepte bulunursa biz Libya’ya da askeri güvenlik anlaşmasını yaptıktan sonra oraya da elemanlarımızı yeteri derecede neyse gönderebiliriz.”
Bir öğrencinin “AB’yi insan hakları açısından ne derece önemli görüyorsunuz? Batılı devletler kendilerini demokrasi timsali, insan haklarının savunucusu olarak dünya kamuoyuna lanse ederken Suriyeli mültecilere karşı yaptıkları vicdana sığmayan tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna karşılık Erdoğan, “Bizim Avrupa Birliği ile sürecimiz fiili olarak 59’da başlamıştır. 1963’ten bu yana süreç çok açık ve net ortada. Bütün bunlara rağmen AB hiçbir zaman bize samimi yaklaşmadı. Son zamanların bir örneği, Barış Pınarı Harekatında sürekli AB üyesi ülkeler ve koalisyon güçleri içerisinde yer alan ülkeler ne yazık ki sürekli bizi telefonla arayıp ‘sizin Suriye’de ne işiniz var’ dedi. Hatta bu Dörtlü Zirve’de İngiltere de aynı şeyi söyledi. Ben de kendisine ‘sizin orada ne işiniz var’ dedim. Almanya, Fransa senin sınırın var mı? Yok. Biz devamlı taciz ediliyoruz. Oradan bize saldırılar oluyor. Tabi ki biz orada olacağız. Peki ne zaman çıkacaksınız? Siz ne zaman çıkarsanız biz de bu teröristlerden orayı ne zaman temizlersek o zaman çıkacağız. Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Mevcut topraklarımız bize yeter. Şu anda bizim ülkemizde 4 milyon mülteci var. Bunları derdest edebilirdik ama göndermedik. Varil bombalarından kaçan bu insanları nasıl göndeririz. Aynı şey bizim de başımıza gelebilirdi. Biz nereye sığınacaktık. Bütün bunlara rağmen AB üyesi ülkeler bu sorularında hala devam ediyorlar. Bizim ilk başbakan olduğum dönemde ne yazık ki AB’nin yaklaşım tarzı daha olumlu gibiydi. Açık ve net, benim bu ifadelerimden çok rahatsız oluyorlar. Diyorlar ki ‘sizin nüfusunuz çok fazla.’ Aslında gerçek sebep bu değil, gerçek sebep biz Müslümanız. Çünkü AB üyesi ülkeler içerisinde bir başka halkı Müslüman olan ülke yok. Bir ara Fransa’nın eski Dışişleri Bakanı ile bir görüşmemizde ‘Sizi AB’ye almayacaklar’ dedi. ‘Niye?’ dedim. ‘Siz Müslümansınız’ dedi. Ama bunu bizim yüzümüze söyleyemiyorlar. Biz buna rağmen kendilerine onu söylüyorum, eğer biz çekilelim diye bekliyorsanız biz sabrediyoruz. Siz bizi attığınız zaman biz çekiliriz ama biz kendimiz çekilmeyeceğiz, siz göndereceksiniz. Bundan 17-18 yıl önce AB’ye muhtaç bir ülke vardı, şu anda böyle bir ülke yok. Artık biz kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Altyapısıyla, üst yapısıyla artık değişen bir Türkiye var. Biz güçleneceğiz, daha güçlü olacağız, daha güçlü oldukça önümüzde kimse duramayacak” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019 Nobel Edebiyat Ödülü’nün Peter Handke’ye verilmesi ile ilgili şunları söyledi:
“Bu çok önemli bir sınavdı. Nobel’in de ne olduğunu ortaya koydu. Nobel kendini tüketmiş, bitirmiştir. Nobel tamamıyla siyasi, ideolojik davranan bir kuruluş konumundadır. Benim için Nobel’in hiçbir kıymeti yoktur. Türkiye olarak bu törene katılmayacağımızı ve sözümüzün geçebileceği bütün dost ülkeleri de haberdar ettik, kendilerinin de bu törene katılmamalarını istedik. Böyle bir katili ödüllendirmek zulm ile ortak hareket etmektir. Nobel şu anda zulme rıza zulümdür ilkesinden hareketle bir defa böyle bir zalime ödül vermekle ona ortak olmuştur. Biz bu tür bir şeyi kabul edemeyiz. Bu adamlar, bu adamın destek verdiği adamlar, bunların hepsi mahkum edilmiş kişiler. Bu kişileri met eden, onlara methiyeler düzen bir kişiye ödül veriyorsanız sizin artık uluslararası camiada takdir edilecek bir yanınız kalmamış demektir. Bizim de Nobel’e artık ideolojik olan yaklaşımlarından başka hiçbir özelliği olmadığını ortaya koymak suretiyle bu sadece şu anda verdikleri ödül değil, bundan önce verdikleri ödüllerde de hep bunlara dikkat etmişlerdir. Mesela Türkiye’den teröriste ödül vermişlerdir. Bundan sonra da bunlar bu şekilde devam edeceklerdir. Hiçbir zaman objektif bakalım, bu ilim adamına bu ödülü verelim örneğin, Aziz Sancar hocamıza verdikleri ödül gibi orada tartışılacak bir şey söz konusu değil. Niye? İlmiyle temayüz etmiş bir hocamızdır. Kalkıp böyle teröristleri kendi romanına vesaire yansıtanları siz Nobel’e layık görürseniz sizi tanımamız mümkün değildir.”
Erdoğan, “Size bir gün Nobel ödülü verilse ne yaparsınız?” sorusuna ise, “Almam. Bu Nobel öyle bir şey ki bakıyorsanız bir ülkede kişi başkan seçiliyor bir iki ay içinde hop Nobel ödülü veriyorlar. Ya dur bakalım bir icraat yok ortada. Bunları da gördük” cevabını verdi.
Suriyeli bir öğrencinin, “Güvenli bölgenin kurulması halinde Türkiye’de bulunan mültecilerin ülkelerine dönmeleri zorunlu mu olacak yoksa isteğe bağlı mı olacak?” sorusunu yanıtlayan Erdoğan, şu bilgileri verdi:
“Şu an itibarıyla 110 bin Suriyeliye biz vatandaşlık verdik. 100 binin üzerinde olana da ikame verdik. Bu şunu gösteriyor. Biz bu 110 bin vatandaşlığın dışında diğerleri içinde bu vatandaşlık sürecini daha da artırmak konumundayız. Bu insanlar benim ülkemde kaçak yaşamasın. Vatandaşlığını aldığı zaman herhangi bir kurumdan işini bulsun, çalışsın. Buna Bay Kemal rahatsız olur. ’İktidar olursak’, olacağı yok ya, ’Bunları ülkelerine göndereceğiz’ diyor. Vatandaşlık haklarını aldıktan itibaren bunların içinde doktor, mimar, hukukçular var. Bu noktada kabiliyeti olan insanları ne için kalkıp bombalara teslim edelim. Şu an itibarıyla kendi evlerine topraklarına dönmek isteyenler gönüllülük esasına dayalı oralara döneceklerdir. Güvenli bölge tezimiz tutarsa bizim planımız projelerimiz hazır. Bunları uluslararası camiada liderlerle görüşüyorum. Eğer bunu yaparlarsa beraberce 444 kilometrelik Tel Abyad’tan Irak sınırına kadar olan bölgede bu projeleri hayata geçireceğiz ve buradaki konutlarla ki 1 milyona yakın insanı oraya yerleştirebiliriz ve bu insanların gelmesi halinde biz bu insanları buralara yerleştireceğiz. Diğerleri için ise aynı şekilde ülkemizde vatandaşlığı varsa, bunlardan da o şekilde istifade etme yolundayız. Şu anda Cerablus’ta 360 bin Suriyeli gönüllülük esasına dayalı geri döndüler. Öyle bir maalesef yani kötü propaganda yapıyorlar ki; bunlar geri gönderilmeyecek, bunlar bizim topraklarımızda kalacak, Yok böyle bir şey ama gönüllülük esasına dayalı bunları geri göndermekten yanayız ve bu şu ana kadar Cerablus’ta başarılı oldu.”
"ARTIK BM’NİN REFORME EDİLMESİ LAZIM ÇÜNKÜ DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR"
"Birleşmiş Milletler’in reforme edilmesi gerekiyor" sözlerinin hatırlatılması üzerine Erdoğan, “BM 1. Dünya Savaşı sonrası şartlarda teşekkül etmiş bir yapı. O günden bugüne dünyada çok şey değişti. Biz o günün şartlarında dünyayı değerlendiremeyiz. Daimi üyeler içerisinde 5 ülke ve bunların içerisinde İngiltere Fransa burada bir tarafa ki Rusya’yı da AB üyesi sayabiliriz öbür tarafta Çin ve Amerika var ve bunların da içinde bir tane Müslüman olan ülke yok. Dini noktada ciddi bir kopuş söz konusu ve diğer kıtalara baktığımızda kıtalar noktasında bu 5 daimi üye ülkenin içinde her kıtanın temsil edildiğini söylemek mümkün değil. Bizim söylediğimiz 5 artı 15 deniyor. Bu 15 ülke geçici üye. Bu geçici üyelerin ise burada hiçbir anlamı, tesiri yok. Karar kimde bu 5 tane daimi üyede. Bu adalet mi? BM’yi kullandığımız zaman insan hakları, adalet, hukuk diyor ama buradan ne adalet ne hukuk çıkıyor. Bunların hiçbirisi ne yazık ki BM Güvenlik Konseyi’nde yok. Dedik ki, artık BM’nin reforme edilmesi lazım çünkü dünya beşten büyüktür. Beşten büyük olan bu dünyada şu anda 198 ülke olarak değerlendirdiğimiz zaman bu 5 daimi üye ülke artı 15 geçici üye bunlar tamamı 20 olabilir ama tamamı da daimi üye olur. Bu 198 ülke bu şekilde daimi üye olma şansını yakaladığı zaman o zaman dünya şunu konuşacaktır. Benim de BM Güvenlik Konseyinde bir temsil yetkim var. Ama şu anda temsil yetkisi yok. Bir geçici üye olabilmek için yapılan kulislerin akla hayale gelmez. Almanya diyor ki ben en azından 5 artı 1 veya 5 artı 2. Japonya’da istiyor, Hindistan’da istiyor. Ben de istiyorum. Türkiye olarak biz de daimi üye olalım diyoruz. Bütün bu 198 ülkenin tamamı daimi ülke olsun veya bu sayıyı 200’e çıkarmanın hedefini belirleyelim ve böylece tüm bu ülkeler daimi üye olma şansını yakalasınlar ve dünya sadece bu 5 ülkenin hegemonyası altında ezilmesin. Şu anda gerek kitabım olsun gerek attığımız adımlar olsun hepsi bunun üzerine gelişiyor ve ikili liderler görüşmelerinde haklısın, doğru söylüyorsun Tamam haklıysak gelin bu hakkı beraber paylaşalım. Ama ne yazık ki bu adımı atmaya varamıyorlar” dedi.
Bir diğer öğrencinin, “Karar alırken nasıl bir süreç takip ediyorsunuz?” sorusuna Erdoğan, “Şu anda çok açık ve net bir defa karar alma sürecim kesinlikle tamamıyla istişare kaynaklıdır ve bu istişarede iki ayak vardır, birisi partimin kabinesi, bir diğeri ise partimin MYK’sı, MKYK’sıdır. Buralarda bu görüşmeleri yapar adımı ona göre atarız. Yeni dönemde ofis ve kurullar oluştu. Buralarda da görüşülmesi gerekli olan konuları orada delege ederiz ve oralardan da bu tür bilgileri alır ona göre de adımlarımızı atarız. Tek adam filan havaları yapıyorlar. Böyle tek adam olarak ne ülkeye ne de dünyaya yetmem” cevabını verdi.
Erdoğan, “Pek çok ülke dolaştınız. Dünyada gördükleriniz izledikleriniz var. Sizi en çok mutlu eden şey ne oldu?” sorusuna ise şöyle karşılık verdi:
“Her ülkenin kendine has birçok özellikleri var. Mesela öyle bir ülkeye gitmişsinizdir ki bu ülkeye 20 yıl önce gittiğinizde ülke farklıdır ama 10 yıl önce gittiğinizde bu ülke gelişmişliğiyle çok daha farklı bir konuma gelmiştir. Örneğin belediye başkanıyken gittiğim ülkelere bakışım farklıdır, başbakanken gittiğim ülkelere bakışım farklı olmuştur, cumhurbaşkanı iken gittiğim ülkelere bakışım farklı olmuştur. Örneğin o ülkelerden bize gelenler de bize baktıkları zaman aynı şekilde bakıyorlar. Örneğin ben 20 yıl önce Türkiye’ye geldiğimde Türkiye şöyleydi ama Türkiye şimdi bambaşka. İstanbul’u, Ankara’yı, Kayseri’yi tanıyamadım diyor. Sürekli bir dönüşüm değişim var. Eğer bu değişim bu ülkelerde olmuyorsa bu ülkeler yerinde sayıyor dolayısıyla yok olmaya mahkum. Gittiğim ülkelerde de bu durum böyle. Mesela 20 yıl önce veya 25 yıl önce gittiğim bir Çin ile bugün ki Çin çok farklı. Aynı şekilde Amerika dahi öyle. Almanya, Fransa hepsinde değişik bir gelişme, yapılanma söz konusu. Bir Almanya’da insan hakları noktasında her şey çok huzurlu diyemem. Fransa’da diyemem. Sarı yelekliler konusunu nereye yerleştireceksiniz. Aynı şey bakıyorsunuz Almanya’da, diğer Batı ülkelerinde. Şu anda sarı yelekliler olayı bir defa Fransa’nın geleceği ile ilgili olarak bir kara leke. Ama Türkiye’de bir Gezi Olayı olduğunda yer yerinden oynadı.”
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DAN MÜJDE
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KYK borçlarının silinmesinin gündemlerinde olup olmadığına yönelik soru üzerine, “Bu şu anda bizim gündemimizde. Değerlendirmesini bütçe müzakerelerinden sonra inşallah masaya yatıracağız ve öğrencilerimizin lehine olacak bir adımı atacağız. Bu atılacak adımda bütün borçlu olanların beklentiniz biliyorum tamamıyla bu borçların silinmesi süreci olacaktır o zaman burada bir başka tercih gündeme gelecektir. Demek ki kredi olayı ya kalkacaktır sadece burs verme noktasına gidilecektir. Onun çalışmasını yapıp adımımızı da ona göre atacağız” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’nin de çok yakın bir zamanda açılacağı müjdesini veren Erdoğan, “Muhteşem bir kütüphane yaptık. Kütüphanemize gelen farklı ülkelerden insanlarda kütüphanemizi gördükten sonra onlar da Türkiye nasıl değişmiş diyecekler. Gün sayıyoruz. Öyle zannediyorum ki çok kısa bir süre içerisinde, müteahhit firmamız bütün çevre düzenlemelerini de bitirmek suretiyle bize şimdi açabiliriz dediği anda inşallah 2020’nin ilk müjdesi bu olacak” ifadelerini kullandı.
Bir öğrencinin, “En büyük hayaliniz nedir?” sorusuna Erdoğan, “Hedefimiz inşallah ülkemizi dünyada ilk 10’un içerisinde görmektir. Bu işin maddi bakışıdır ve ilk 10’un içerisinde olan Türkiye bizim için çok önemli. Bu hedefe doğru yürüyoruz. Bizim ömrümüz vefa eder etmez ama 2023, 2071 hedefimiz var. Bunlara da yürürken ona tabi ömrümüz yetmez ama gelecek kuşaklar bizim özellikle dünyada Türkiye’nin belirleyici bir güç olmak konusunda aldığı mesafeyi yaşayacaktır. Zulmün egemen olmadığı, barışın egemen olduğu bir dünya hep hayalimizdir. Bunu başarmamız lazım. Özellikle birçok ülkede emperyalizmin o hakim ruhunu görüyoruz. Bundan kurtulmamız lazım. Afrika’ya baktığımız zaman oralarda kişi başına milli gelirin nerelerde olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin 20 yıl önceki durumu onlarda yok. Biz bunların hepsini aştık ve iyi bir yere geldik. Uluslararası donörler camiası içerisinde en az gelişmiş ülkelere en büyük desteği veren ülke Türkiye’dir. Gençlerimizden şunu bekliyorum. Özellikle benim 4 tane kelimem var; oku, düşün, uygula, neticelendir. Okuyacağız yetmez ama okuduğumuzu düşüneceğiz, o da yetmez uygulayacağız, hayata geçireceğiz, o da yetmez neticelendireceğiz. Bu 4 aşamayı gerçekleştirdiğimiz taktirde başarıyı yakalarız” yanıtını verdi.
(İlker Turak - Derya Yetim - Ömer Çetin/İHA)
Kaynak: İHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.