Karaca: ‘Mutfaklar Yangın Yeri! Piyasalarda Aynı Şekilde!’
DEVA Partisi Konya İl Başkanı Dr. Seyit Karaca, ülkenin kötü yönetiminin karşısında çözümün DEVA Partisi iktidarı olduğunu savunarak, “Mutfaklar yangın yeri! Piyasalarda aynı şekilde! Ülkeyi yöneten Cumhur ittifakı bloğu fiyat artışları ile baş edemiyor” dedi
Karaca, Kayalı Park’ta DEVA Partisi Konya İl yönetim kurulu üyeleri, ilçe başkanları, ilçe yönetim kurulu üyeleri, kadın ve gençlik çalışmaları başkanları ve partililerle birlikte düzenlediği basın açıklamasında ülke sorunlarına ve çözüm yollarına dikkati çekti.
Basın açıklamasında iktidar tarafından ülkenin kötü yönetildiğini ve sürekli sorunların arttığını savunan DEVA Partisi Konya İl Başkanı Dr. Seyit Karaca şunları ifade etti: “Genel Merkez tarafından görevlendirilmemizin yıldönümünde hemşerilerimizin ve siz değerli basın mensuplarının huzurundayız. İki yıllık görev süremizde teşkilatlanmamızı tamamlamak yanı sıra vatandaşlarımıza Genel Başkanımız Ali Babacan ve partimizin politikalarını anlatmaya çalışıyoruz. Bugün de kısa başlıklar halinde bazı meseleleri konuşacağız. Mutfaklar yangın yeri! Piyasalarda aynı şekilde! Ülkeyi yöneten Cumhur ittifakı bloğu fiyat artışları ile baş edemiyor. Günlük hayatımızın vazgeçilmezi bazı kalemleri kısaca hatırlatalım: Gıda maddeleri açısından eskiden ‘katığı ekmeğe denk getirmeye çalışırken şimdi ekmek te katığa denk gelmez’ oldu. Bugün itibariyle buğday ambarı Konya’da ekmek 3,5 TL. Kahvaltılarımızın vazgeçilmezi simit 4 TL. Yanına içecek ilave ederseniz en basit tek kişilik kahvaltı 15-20 TL. Çay-simit hesabı yaparak iktidara gelenler şimdi aynı hesabı içinden çıkılmaz hale getirdiler. Kahvaltı sofralarında görmeye alıştığımız birçok ürün birer birer eksiliyor. Et ve et ürünleri bizler için lüks tüketim malzemeleri oldu. Süt ve yumurta her yaşta insanımız için vazgeçilmemesi gereken besinler iken fiyatları anormal arttı. Sebze meyve fiyatları yaz mevsimine girmemize rağmen hala çok yüksek. Gıda maddeleri ve diğer alanlardaki fiyat artışlarının sebeplerini kısaca irdelemek gerekirse: Akaryakıt fiyatları kontrol edilemeyen döviz kuru nedeniyle her geçen gün yükselmektedir. Vatandaşımız için özel araç kullanmak lüks haline gelmiştir. Bir depo akaryakıt için artık servet ödemek gerekiyor. Elektrik ve doğalgaz medeni insanlar için vazgeçilemeyen iki ana tüketim maddesidir. Çağın konforunu yaşatan bu iki kalem aile ve işletme bütçelerinin çok ciddi gider kalemleri haline gelmiştir. Konut projelerinden çıkarılan baca çizimleri tekrar gündeme gelmeye başlamıştır. Kiralar ve konut fiyatları dar ve sabit gelirlilerin ev sahibi olma hayallerini bir kenara bırakın, ferah ve rahat bir ortamda hayat sürmelerine imkân vermemektedir. Enflasyon açıklanan her iki kalemde de üç haneli olma yolundadır. TÜİK bu konudaki güvenilirliğini tamamen kaybetmiştir. Son dönemde verileri de gizleyerek gerçek enflasyonu yaşayan vatandaşla adeta alay etmektedir. Bir zamanlar sık duyduğumuz “enflasyon canavarı” terimi yeniden gündemimize girmiştir. Canavarı bu iktidar hortlatmıştır. İktidarın olmasını istediği, kurumun tespit ettiği, vatandaşın yaşadığı 3 ayrı enflasyon değeri vardır. Enflasyon nedeniyle 84 milyon insanımızın hepsinin kazancı ve birikimlerinden her gün kayıplar yaşanmaktadır.”
“Girdi Maliyetlerinin Sürekli Yükselmesinden Çiftçimiz Giderek Ekimden Uzaklaşıyor”
Seyit Karaca, iktidarın desteklemediği ve sahip çıkmadığı çiftçilerimizin giderek üretimden uzaklaştığını ileri sürerek şöyle devam etti: “Tarım ve hayvancılık alanında söylenecek çok söz var. İnsan hayatı için vazgeçilmez iki alan. Ancak bu iki alanda üretim yapan ve çalışan insanlarımız işten el çekme konumuna itilmişlerdir. Sebeplerine gelince: Yıllardır uygulanan yanlış fiyat ve destek politikaları çiftçimizi arpa ve buğday ekmekten uzaklaştırmıştır. Çünkü çiftçimiz harcadığı emeğin karşılığını alamıyor. Ürünü para etmiyor. Ekerek zarar etmektense ekmeden nadasa bırakmayı tercih ediyor. Ülke genelinde binlerce dekar arazimiz ekilemiyor. Kendi çiftçisine desteği esirgeyen hükümet yurtdışında, okyanus ötesinde ekim alanları varlığından ve oralarda üretim yapılacağından söz ediyor. Gerçekten trajikomik bir durumdur. Soruyoruz? Konya ovası ne güne duruyor? Çumra’lı, İsmil’li, Cihanbeyli’li, Beyşehir’li, Ereğli’li, Ilgın’lı kısacası Konyalı ve Türkiye’li çiftçinin ekemediği tarlaları ekelim de ondan sonra yurtdışına açılalım. Çiftçisine ve hayvan üreticisine bütçede yaklaşık 30 milyar TL destek koyabilen iktidar, zenginin ve faiz lobisinin servetine milyarlar aktarmaktadır. Buğday üretemeyince un çuvalının fiyatı nereden nereye geldi ve ekmek fiyatları arttıkça arttı. Umarım “ekmek bulamazsanız pasta yiyin” demezler bizleri yönetenler… Arpa üretemeyince yem çuvalının fiyatı uçtu. Birçok gıda maddemiz lüks tüketim maddesi oldu. Özellikle işlenmiş et ve süt ürünleri orta direğin sofrasından kalktı. Ayşe teyzeler, Hasan amcalar eve ne götüreceğini, mutfakta ne pişireceğini kara kara düşünür hale geldi. Yılların emeklisi Mehmet amca torunlarına hediye alamamanın mahcubiyetini yaşıyor. Geçen yıl kendi çiftçisine 2,5 TL taban fiyat açıklayan hükümet ithal buğdaya 6 TL fiyat ödemiştir. Bu yıl açıklanan rakamlar yine gerçeklerle örtüşmemektedir. Borsada şu anda 7-8 TL arasında işlem gören Buğday için kamuya satma teşviki ile beraber aynı fiyatı açıklamak gerçeklerden kopuşun ta kendisidir. Yıllardır yanlış uygulamalar nedeniyle ülke genelinde tam bir üretim karmaşası yaşanmaktadır. Suyun az olduğu yerde suya çok ihtiyaç duyan ürün teşvik edilmemelidir. Taban fiyatlar geç açıklanmamalı, üretici neyi ne kadar ekeceğine önceden karar verebilmelidir.”
“Emeklilerimizin Durumu İçler Acısıdır”
Emeklilerin durumunun yapılan zamlarla içler acısı olduğu gibi, geçinemediklerini öne süren Seyit Karaca, şunları kaydetti: “Emeklilerimiz ve sabit gelirli vatandaşlarımıza gelince: 2022 yılı için açıklanan asgari ücret çok kısa süren bir memnuniyet yaratmış, iğneden ipliğe yapılan zamlar ile asgari ücretlinin maaşı daha cebine girmeden erimiştir. Emekli maaşları asgari ücretle kıyaslandığı zaman durum çok daha içler acısıdır. Asgari ücretin yarısı kadar maaş alan emeklimiz geçinemez haldedir. Eskiden birkaç maaşı ile tatil yapma imkânı olan emeklimiz için tatil yapmak, ev-araba almak lüks ve hayal olmuştur. Ülkemizin geleceği olan gençlerimizin durumuna değinmeden geçmek elbette olmaz: “Her gencimiz üniversite mezunu olsun, üstelik evlerine en yakın yerde okusun” mantığıyla üniversite sayıları hızla arttı. Ancak öğretim elemanı aynı oran ve hızda artmadığı için eğitim kalitemiz hızla düştü. Eğitimde ciddi verimsizlikler oluştu. Eğitim aldıkları alanda hakkıyla yetiştirilmeyen gençlerimiz mezun olunca da eğer şanslılarsa, çoğunlukla eğitim alanları harici işlerde istihdam edilmekte, çoğu da iş kuramamaktadır. Üniversite mezunu yüz binlerce işsiz gencimiz geleceğe dair hayal bile kurmaktan ümidini kesmiş, evlerine kapanmış, “ev gençleri” diye bir kavram oluşmuştur. Diploma, yani liyakat, torpilin işletilme mekanizması “mülakat” ile değersizleştirilmiştir. Yılda iş hayatına en az 1 milyon gencimiz katılmaktadır. Bu gençlerimiz mümkünse kamuda iş bulma, değilse özel alanda iş kurma hayali taşımaktadır. Bunun karşılığında kamu personel alımları keşmekeş içerisinde yürümekte, eğitim, teknik alanlar ve sosyal alanlar başta olmak üzere gençlerimiz atama beklemektedir. KPSS ile umutlanan gençlerimiz mülakat engeline takılmakta, komik gerekçelerle elenerek hayalleri söndürülmektedir. Özel işini kurmak isteyenlerse yatırım ortamının zorlukları ve uygun kaynağa erişim mümkün olmadığı için hayallerini erteleyerek bulabildiği herhangi bir işi yapmaya çalışmaktadır. Her türlü zorluğa rağmen eğitimini tamamlayabilen gençlerimiz ev kuramıyor. Yeni evlenen gençlere en az 3 çocuk tavsiyesinde bulunan mevcut iktidar evlenme hayalini bile lüks haline getirdiğini fark edemiyor. Düğün masrafı bir problem, evlendikten sonra geçinmek ayrı bir problem. Bu kadar problem içerisinde geleceği inşa edecek sağlıklı bir aile yapısı oluşturmak zaten problem. Tam bu nedenle gençlerimiz ilk fırsatta yurt dışında gelecek arar hale geldi. İşsizlik her yaştan vatandaşımızın en önemli sorunu oldu. Genci, orta yaşlısı, EYT’lisi, kadını, erkeği binlerce vatandaşımız işsizlik girdabında yaşıyor. Okuyana da yok, okumayana da, okuyamayana da. Bu konuda TÜİK tarafından açıklanan rakamlar veya oranlar yine hayatın gerçekleri ile bağdaşmamaktadır. Göçmenler meselesi gündemimizi gittikçe daha fazla meşgul etmektedir. “Ensar-Muhacir” ilişkisiyle tanımlayarak kapılarımızı açtığımız göçmenlerle ilgili durum hem bizler hem de kendileri için sıkıntı oluşturacak bir sürece doğru gitmektedir. Uzamış misafirlik dönemi başlamıştır. 6-8 milyon gibi sayılardan bahsedilen sığınmacılar bir an önce tam olarak kayıt altına alınmalıdır. Sosyo-kültürel uyum noktasında işi oluruna bıraktık, sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. Ülkelerine dönmeleri konusunda hala bir politika geliştirilmedi, toplumsal barışı zedeleyecek gelişmeler yaşanıyor. Sonuç olarak diyoruz ki; ülkeleriyle hızla temas kurulmalı, gidecekleri ortam hazırlanmalı ve geri dönüşler sağlanmalıdır. Bu da elbette birilerinin ‘otobüslere doldurup sınıra boşaltacağız’ yaklaşımıyla yapılacak bir iş değildir. Tüm yaşadıklarımızın ana sebebine gelince; Partili Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sonrasında akraba Bakan süreciyle Merkez Bankası döviz stokunun tüketilmesi bu kötü tablonun en temel sebebidir. An itibariyle rezervlerden nasıl satıldığı belli olmayan döviz miktarı 180 milyar doları bulmuştur. Olmayan ve muhtaç olduğumuz döviz, pandemi sürecinde etkilenen turizm ve ihracat düşüklüğü ile iyice ihtiyaç duyulan bir meta haline gelmiştir. Çünkü özel sektör ve kamunun döviz borçlanması artmıştır. Kaynakların üretim, istihdam ve ihracata yönlendirilmesi yerine betona, toprağa kısacası inşaat rantına yönlendirilmesi acı tablonun tuzu biberi olmuştur. TOKİ, Belediyeler ve kamu bankaları eliyle inşaat rantı özendirilmeye devam ediyor. Sonuç olarak taraflı Cumhurbaşkanlığı sistemi ile bu kötü noktaya gelmiş bulunuyor. Ülkemizin tekrar güven duyulan ülkeler arasında yerini almasının en başta gelen yolu hukuk alanında yapacağımız reformlardır. Tam bağımsız yargı ve evrensel hukuk normlarının tekrar hayat geçirilmesini sağlamak bu alanda atılması gereken adımlardır. İhtiyaç duyduğumuz yerli veya yabancı yatırımcı, hukuki boşluklar ve adalet sistemimize duydukları güvensizlik nedeniyle yatırım yapmayınca kriz gittikçe derinleşmektedir. Mevcut iktidar hukuksuzluk ikliminin ıslahına dönük adımlar atacağına tam tersine bunu besleyecek söylemler içerisinde bulunuyor. Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını savunacak kadar savruk cümleleri bu dönemde duyduk maalesef. Yine bu alanda yaşanan son kötü örnek Milletvekilimiz Mustafa Yeneroğlu’na yönelik bir memurun yaptığı münferit olduğuna inanmak istediğimiz tavrın memurun kurumu tarafından meşrulaştırılacak bir beyana dökülmesidir. Emniyet güçlerimiz gözbebeğimizdir. Kötü örneklerle kimse ülkemizin demokrasiden uzak, atanmışların seçilmişlere tahakküm etmeye çalıştığı bir ülke haline gelmesine göz yumamaz. Meclis Başkanımız ve demokrasinin tüm unsurları milletvekiline sahip çıkmalıdır.”
“Sorunları Giderek Artan Ülkemizin Sorunlarının Çözümü DEVA İktidarıdır”
Ülkemizin sorunlarının arttığını ve bu sorunları çözemeyen iktidara karşı çözümün DEVA Partisi iktidarı olduğunu söyleyen Seyit Karaca, “Sosyal Medya yasası gündemde gerekçeleri masum gibi gösterilmeye çalışılsa da her geçen gün eleştirel cümle duymaya tahammül edemeyenler bu alanda sansür anlamına gelebilecek kısıtlayıcı adımlar atmak peşindedirler. Sadece mevcut meclis çoğunluğuna güvenerek atılmak istenen bu adımlar ülkemizin uluslararası arenadaki itibarına gölge düşürecek adımlardır. Sürekli öykündükleri ecdadımız zekât ve sadaka verecek insan bulamazken mevcut iktidar yoksulluğa mahkûm ettiği insanımıza yaptığı sosyal yardımlarla övünür hale geldi. Hem yardıma muhtaç insan sayısını hem de yardım yapılan miktarın artmasıyla övünür olmak ülkeyi yönetenler için olsa olsa utanç vesilesi olabilir. Bir de vatandaşımıza ‘biz gidersek bu yardımlar kesilir’ korkusu yaymak çirkin bir politikadır. Kimse merak etmesin bu yardımlar kesilmeyecek, DEVA iktidarında ülkemiz refaha kavuştukça insanımız daha da rahatlayacak, sosyal yardıma ihtiyacı kalmayacaktır. Faize karşı olduğunu söyleye gelen bir iktidarın Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini ödemekle sınanması ayrı bir ironik durumdur. Nass kelimesiyle ifade edilmesine ve düşürüleceği söylenmesine rağmen 14’te sabit tutulan, çeşitli enstrümanlarla 25’ler düzeyinde maliyetler ödenen faiz bütçenin belini bükmektedir. İşçisine, emeklisine, çiftçisine, gencine, öğrencisine, sanayicisine, tüccarına uygun ekonomik kaynağı veya ödeneği veremeyen hükümet zengine vermekten çekinmeyen bir yola girmiştir. Ülke borçlanma faizleri ve vatandaşın kullandığı kaynaklara uygulanan faizler rekor seviyelere ulaşmıştır. Bu kadar sorunun arasında değindiğimiz birkaç başlık sonrasında ÇÖZÜM Nedir? Elbette DEVA iktidarıdır. Geçmişte birçok krizi çözen ve vatandaşımızın hafızasında ‘iyi bir insan ve iyi bir Bakan’ olarak yer eden Sn. Ali Babacan ve ekibi ülkeyi tekrar içinde bulunduğu bu darboğazdan kurtaracak hazırlıkları yapmış ve vatandaşımızın kendisine yetki vereceği günü sabırsızlıkla beklemektedir. Adalet ve hukuk başta olmak üzere her alanda yapılacak köklü reformlarla ülkemiz yeniden istikrara kavuşacaktır. Denge ve denetleme mekanizmaları tekrar sağlıklı işleyişine kavuşturulacak, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş ve ehliyetli, liyakatli kadroların işe başlamasıyla da ülke hızla sıkıntıdan çıkacaktır. Bu vesileyle tüm vatandaşlarımıza en derin saygı ve muhabbetlerimizi sunuyoruz. Son olarak sloganımızı değerli teşkilat mensuplarımızla hep beraber haykırmak istiyoruz. Demokrasi, Atılım, Derhal, Bugün” diye konuştu.
(Haber Merkezi / Haber Kent)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.